TERK SUÇU
5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 97. Maddesi ile hüküm altına alınan Terk suçu "Koruma, Gözetim, Yardım veya Bildirim Yükümlülüğünün İhlâli"ne ilişkin suçlar bölümünde düzenlenmiştir.
İlgili kanun maddesi;
"(1) Yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan ve bu nedenle koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan bir kimseyi kendi haline terk eden kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Terk dolayısıyla mağdur bir hastalığa yakalanmış, yaralanmış veya ölmüşse, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hükümlerine göre cezaya hükmolunur." şeklindedir.
İlgili kanun maddesine göre, terk suçu; yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendisine bakamayarak koruma ve gözetim yükümlülüğü altındaki kişilerin terk edilmesidir.
Tehlike suçlarından olan terk suçu ile korunmak istenen hukuki yarar, koruma ve gözetim yükümlülüğü olan kişilerin bu görevlerini yerine getirmelerinin sağlanması ve böylece insanların yaşama ve vücut bütünlüğünün korunmasıdır.
TERK SUÇUNUN UNSURLARI NELERDİR ?
Terk suçunun faili, yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendisini idare edemeyecek durumda olan kişiler üzerinde kanundan veya sözleşmeden kaynaklanan koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan kişilerdir. Kişileri koruma ve gözetim yükümlülüğü failde hukuken mevcut olmalıdır. Aksi halde ahlaken sorumlu olması bu suçun faili olmasına engeldir.
Suçun mağduru ise yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan kişilerdir. Örneğin yeni doğmuş bir bebek anne-babasının koruması ve gözetimi altındadır. Anne-babasının koruması ve gözetimi altında bulunan bebeğinin sokağa bırakılması terk suçunu oluşturacaktır.
Terk suçunun hareket ögesi, iki şekilde ortaya çıkabilir:
-Kanundan doğan yükümlülüklerin ihlali suretiyle ya da,
-Sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerin ihlali suretiyle terk suçu oluşabilir.
Kanundan doğan yükümlülüklerin ihlali suretiyle terk suçuna, anne-babanın koruma ve gözetimi altında bulunan bebeklerini kendi haline terk etmesi örnek olarak gösterilebilir. Bir yaşlının bakımını ve ihtiyaçlarını gidermek üzere sözleşme yapılmak suretiyle anlaşılan bir bakıcının, yaşlı kişinin evine uzun süre gitmeden onu kendi haline terk etmesi de sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerin ihlali suretiyle terk suçunu oluşturacaktır.
Nitekim, terk suçunun oluşmasında hareket unsuru 'kendi haline bırakmak, terk etmek' fiilleridir. Söz konusu 'terk etmek' fiilinden anlaşılması gereken mağdurla ilişkilerin sona erdirilmesidir. Terk etme süresi olayın oluş ve şartlarına göre kısa veya uzun olabilmektedir. Önemli olan mağdur için tehlike oluşturma konusunda yeterli bir süre kendi haline bırakılmak suretiyle terk edilmesidir.
Terk suçunun oluşabilmesi için mağdurla failin yer bakımından ayrılması şart olmayıp, failin aynı yerde koruması ve gözetimi altında bulunan mağdurla ilgilenmemesi, mağduru koruma ve gözetiminden yoksun bırakması da bu suçun oluşmasına sebep olacaktır.
Terk suçu, hem icrai hareketle hem de ihmali hareketle işlenebilen suçlar kategorisindendir. Mesela; bir bebeğin sokağa bırakılmak suretiyle terk edilmesi icrai harekete, bir bebeği evde kendi haline bırakarak ilgilenmemek ise ihmali harekete örnek verilebilir.
Terk suçu bir tehlike suçu olduğu için ortaya bir zararın çıkması aranmaz. Ancak, terk dolayısıyla ortaya ekstra bir zarar çıkmışsa, mesela mağdur terk dolayısıyla hastalanmış, yaralanmış, ya da ölmüşse, fail TCK madde 97/2 gereğince neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hükümlerine göre cezalandırılacaktır.
Terk suçu kasten işlenebilen bir suçtur. Terk suçunun oluşabilmesinde failin 'saiki veya amacı' önemli değildir. Fail, kanundan veya sözleşmeden kaynaklanan koruma ve gözetim yükümlülüğü altındaki kişiyi bilerek ve isteyerek terk etmiş olmalıdır. Nitekim terk suçunun taksirle işlenmesi mümkün değildir.
Terk suçuna teşebbüs mümkündür. Failin, koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan mağduru terk etme eylemini tamamlamadan yakalanması veya görülmesi durumunda teşebbüs söz konusu olacaktır.
NETİCESİ SEBEBİYLE AĞIRLAŞMIŞ TERK SUÇU
Terk suçunun düzenlendiği TCK madde 97 hükmünün 2. fıkrası; "Terk dolayısıyla mağdur bir hastalığa yakalanmış, yaralanmış veya ölmüşse, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hükümlerine göre cezaya hükmolunur." şeklindedir.
İlgili kanun maddesine göre, Terk suçunun oluşması için ortaya bir zararın çıkması aranmaz. Ancak, terk dolayısıyla ortaya ekstra bir zarar çıkmışsa; yani mağdur, failin terk eylemi sebebiyle hastalığa yakalanmış, yaralanmış ya da ölmüşse TCK madde 97/2 gereğince fail neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hükümlerine göre cezalandırılacaktır.
Failin meydana gelen ağır neticeden dolayı sorumlu tutulabilmesi için bu netice açısından en azından failin taksirinin bulunması gerekmektedir. Aksi halde fail, ağırlaşmış neticeden sorumlu tutulamaz.
Fakat bu kapsamda söz konusu terk fiili durumunda, ortaya çıkan sonuç açısından failin çoğu zaman olası kastla hareket ettiğini göz önünde bulundurmak gerekir.
TERK SUÇUNUN CEZASI NEDİR ?
Terk suçunun, TCK Madde 97/1'de düzenlenen basit halinde hükmolunan ceza; ".. üç aydan iki yıla kadar hapis cezası" şeklinde belirtilmiştir. İlgili maddeden görüleceği üzere üç aydan iki yıla kadar olan hapis cezası, yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan ve bu nedenle koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan bir kimseyi kendi haline terk eden kişi hakkında uygulanır.
Terk suçunun düzenlendiği TCK madde 97'nin 2. Fıkrasına göre; Terk sebebiyle mağdur bir hastalığa yakalanmış, yaralanmış veya ölmüşse bu durumda fail hakkında neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hükümleri uygulanmak suretiyle cezaya hükmolunur.
TERK SUÇUNDA ŞİKAYET
Terk suçunun takibi şikayete bağlı suçlar kategorisinde değildir. Nitekim, suçun soruşturulması ve kovuşturulması için şikayet süresi de bulunmamaktadır. Bu nedenle herhangi bir şikayet süresi olmadığı gibi suçtan bireysel olarak mağdur olan kişi şikayetten vazgeçmesi de kamu davasını etkilemeyecektir.
Terk suçunun dava zamanaşımı süresi 8 yıl olup, suç nedeniyle dava zamanaşımı süresi içerisinde şikayet hakkı kullanılabilir.
TERK SUÇUNDA UZLAŞTIRMA
Terk suçu uzlaştırma kapsamında yer almamaktadır. Nitekim, bu suçta taraflar arasında uzlaşma prosedürü uygulanması gerekmemektedir. Bu sebeple suçun soruşturulması ve kovuşturulması için taraflar arasında uzlaştırma prosedürünün uygulanmasına lüzum yoktur.